Beşiktaş Hakkında
Bizans döneminde, Beşiktaş kent (sur) dışı bir yer olduğu için, yönetsel bir statüye sahip değildi. Ancak, Osmanlı döneminde yerleşme yeri kimliği kazanmaya başlayınca kent yönetimindeki yerini almıştır.
16. yüzyılda İstanbul sur dışına taşıp, Galata, Üsküdar ve İstanbul Boğazı´nın iki kıyısı boyunca yeni yerleşmelerle büyük bir metropol haline gelince, kent yönetimi de bu gelişmeye koşut biçimde düzenlendi. Geleneksel olarak bir Osmanlı kentinde yargı yetkisi yanında yönetsel görevleri de olan tek bir kadı bulunurdu. Ama İstanbul´da tek kadı´nın böyle bir yükü taşıyamayacağı görülerek kent İstanbul (suriçi) ve Bilâd-ı Selâse (üç belde) adı verilen bölgelere ayrıldı. Bilâd-ı Selâse´yi oluşturan Eyüp, Üsküdar ve Galata´ya ayrı birer kadı atandı. Beşiktaş da kentin Kâğıthane´den Rumelikavağı´na kadar uzanan Rumeli yakasının yöneticiliğini üstlenen Galata Kadılığı´na bağlandı.
19. yüzyıl başlarına kadar bu biçimde yönetilen Beşiktaş´ta bu süre içinde oluşan mahalleler şunlardı: Sinanpaşa, Vişnezade, Şenlik Dede, Ekmekçibaşı, Uzuncaova veya Rum Ali, Sormagir Odaları, Abbas Ağa, Topal Hoca, Sinanpaşa Mescidi, Çarakçı Limanı, Kılıç Ali Paşa, Hanım Kadın, Yahya Efendi, Ortaköy, Mülki Hatun, Defterburnu, Kuruçeşme, Bebek köyü ve Kayalar. 1846-1879 arasında Zaptiye Müşiriyeti, 1879-1908 arasında da Zaptiye Nezareti döneminde Beşiktaş´ın önemi arttı. Çünkü hanedanın önce Dolmabahçe Sarayı´na daha sonra da Yıldız Sarayı´na taşınmasıyla Beşiktaş kent içinde farklı bir statü kazandı.
Özellikle II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) son derece sıkı korunan âdeta bir “yasak şehir” görünümüne büründü. Resmi adı “Zaptiye Nezareti Beyoğlu Mutasarrıflığı Beşiktaş polis memurluğu” olan ve halk arasında “Beşiktaş Muhafızlığı” diye anıldı.