Kırşehir Hakkında
Kırşehir 1867 yılında bucak, 1869 yılında ilçe, 1870 yılında sancak olmuş, Avanos, Keskin ve Mecidiye (Çiçekdağı) ilçeleri Kırşehir´e bağlanmıştır. 1921 yılında bağımsız mutasarrıflık, 1924 yılında il olan Kırşehir´e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş, Mucur ilçeleri bağlanmıştır. 1944 yılında ilçe olan Kaman, Kırşehir´e bağlanmıştır. 20 Temmuz 1954 tarihinde 6429 sayılı kanun ile Nevşehir il, Kırşehir´de Nevşehir iline bağlı bir ilçe haline getirilmiş Çiçekdağı ilçesi Yozgat´a, Kaman Ankara´ya, Hacıbektaş, Mucur ve Avanos da Nevşehir´e bağlanmıştır. 01 Temmuz 1957´de kabul edilen 7001 sayılı kanunla Kırşehir tekrar il haline getirilmiş, yeni ile Yozgat´ın Çiçekdağı, Ankara´nın Kaman ve Nevşehir´in Mucur ilçeleri bağlanmıştır. TARİHTE KIRŞEHİR KIRŞEHİR´İN ADI Kırşehir tarihi, Hititler dönemi ile anılmaya başlar. Fakat, ilin adının o zaman ne olduğu henüz bilinmemektedir. İlin bir ara Aquae Saravenas (Akova-Saravena) adıyla (MÖ.2.yy.) bilindiği anlaşılmıştır. Önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, İmparator I. Jüstinianos devrinde (527-568) yeniden kurulmuş ve Jüstinianopolis diye anılmaya başlamıştır. Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını vermişlerdir. Kır şehri zamanla halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bu gün bile bazı köylerinde yaşayan halk, burasını Kır şehri diye anar. Kırşehir ismi Türkçe´dir. Bir rivayete göre de Timur´un Anadolu´ya gelişinde kendisine karşı koyan burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dediği, daha sonra bunun Kır şehri olarak değiştiği ve bu günkü ismini aldığı da söylenmektedir. KIRŞEHİR´İN TARİHİ 1 - Tarih Öncesi Çağda Kırşehir (Tunç Dönemi MÖ. 3000-2000) Kırşehir ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Kırşehir´in tarih öncesi çağda,özellikle Tunç çağı döneminin etkisi altında kaldığı görülüyor. 1943´te Hashöyük kazılarında ilk Tunç çağı´na ait beş-altı tabaka tespit edilmiştir. Bu tabakalarda taş ve kerpiç yapı temelleri, siyah renkli seramik parçaları, çömlek ve çanaklar bulunmuştur. Bu kalıntılar bölgede ilk Tunç çağı döneminin (MÖ. 3500-2000) yaşandığını açıklar. Hashöyük ve şehir merkezindeki Kale´de başlayan kazı çalışmaları ile Kaman´a bağlı Çağırkan kasabasında yapılan kazılardan yeni bilgiler de elde edilebilir. Çağırkan kasabası yakınında bulunan Kalehöyük´ün tarihinin MÖ.. 1750-600 yıllarına kadar uzandığı sanılmaktadır. Kazılar sonunda 25 metre yüksekliğindeki höyük ve buradan çıkarılan iki büyük küp ve diğer buluntular, yörenin tarih öncesi dönemini aydınlatır. Kırşehir´in kuruluşunu, ilk çağlarda Anadolu´yu kuzey-batıdan, güney-doğudan bir baştan bir başa kesen eski ve işlek bir anayolun ortasında bir durak ve yerleşme yeri olmasında, Asya´dan Avrupa´ya giden önemli karayolları üzerinde bulunuyor olmasında, ayrıca Kapadokya bölgesine de yakın olmasında arayan bilim adamları olmuştur. 2 - Hitit Dönemi (MÖ.. 1850-1200) Kırşehir Hititlerin yerleşim yeri olan Kızılırmak yayı içinde olduğundan, Hititler döneminin Kırşehir´de yaygın bir şekilde yaşandığı kesindir. Kale höyük´te yapılan kazılarda yerleşim alanının en alt tabakasını Hitit döneminin teşkil ettiği ortaya çıkmıştır. Bu kazılar sırasında erken ve geç Hitit çağlarına ait kalıntı ve eserler gün ışığına çıkarılmıştır. Resmi veya saray yapılarına ait olduğu ,sanılan duvar temelleri ile mühürler, takılar, seramik mutfak eşyaları ve Hitit çapına ait çivi yazılı bir tablet parçası da bulunmuştur. Kırşehir´e bağlı Sevdiğin Köyü´nün 10 km. kadar kuzeydoğusunda bir Hitit Prensi´nin adının geçtiği yazılı taş blok bulunmuştur. Bu taş bloğun bir yol işareti olduğu ve yakınlarından Hitit dönemine ait bir yolun geçtiği sanılmaktadır. Kırşehir´de Hitit dönemi tarihi için önemli bir belge olan ve "Mal kayası" olarak bilinen bir yazıt bulunmuştur. Prof. Dr. H. Th. Bossert bu yazıtı incelemiş ve bunun bir yol levhası olduğunu açıklamıştır. Mal kayası yazıtının bir yol levhası olması Kırşehir´in de Hattuşaş´tan güneye inen yol üzerinde bulunması ilin Hititler döneminde önemli bir merkez olduğunu açıklar. Bunun dışında yine Hitit döneminden kalma önemli bir eser de Öküz taşı olarak bilinen Hitit Sunağı´dır. Bu sunak, üzerinde bir adak havuzunun yer aldığı kare prizma bir gövde de iki öküz başının bulunduğu bazalt taşından yapılmıştır. 1950´de yapılan Merkez Kalehöyük´deki araştırmada Hitit dönemine ait çanak çömlek parçaları bulunmuştur. MÖ. 1600´lerden MÖ. 1200´lere değin Hititlerin yaşadığı bu yöre MÖ. 675´e kadar Frig´lerin yönetimi altına girmiştir. 3 – Frig Dönemi Hititlerin zayıflayıp gücünü yitirmesi üzerine yöreye Frigler hakim olmuştur. Kızılırmak ve Tuz Gölü´ne kadar sınırlarını genişleten Frigler, MÖ. 1200´den itibaren başta Batı ve Orta Anadolu olmak üzere geniş bir alana yayılmışlardır. Kimmerler Frigler´i yenilgiye uğratınca Lidyalılar Anadolu´nun batı kısımlarını ele geçirdiler ama Kırşehir´e kadar ilerleyemediler. Kırşehir daha sonra MÖ. VIl.yy.da Medlerin egemenliğine sonra da Perslerin egemenliğine girmiştir. 4 - Pers Dönemi (MÖ. 546-332) Med Devleti, MÖ. 550´de Persler tarafından yıkılmış ve ardından Anadolu Pers hakimiyetine girmiştir. Kırşehir, Perslerin Katpotukya (Kapadokya) yani "Güzel Atlar Ülkesi" adını verdikleri bölgenin batısında yer alıyordu. Persler, vergi yoluyla yöreye hakim olmuştur. Yöre halkı ise, ağır vergiler altında ezilince çeşitli kaleler yapmak zorunda kalmıştır. Kırşehir ise bu çabaya girmemiştir. Çünkü toprakları çok kıraçtı. Persler ise MÖ. 334´de Büyük İskender´in ordusuna yenildiler ve Makedonlar Kırşehir´i ele geçirdiler. Yöre halkının ayaklanmasından sonra Kapadokya kralı olarak MÖ. 332´de Ariarates bağımsızlığını ilan etmiştir. 5 - Kapadokya Krallığı Dönemi (MÖ. 333-M.S. 18) Kapadokya (Kappadokia) krallığı MÖ. 333´de kurulmuştur. Bu krallık döneminde Kırşehir ve yöresi yoğun bir baskı yaşamıştır. Komutan Evmenes ve Antipatos dönemleri ise bu kişilerin Kapadokya bölgesini ele geçirme istekleri yüzünden savaşlarla geçmiştir. Ariarates öldü. Büyük İskender´in ordusunu yenilgiye uğratan ii. Ariarates ise Kırşehir´in kuzeyine egemen olmayı başarmıştır. Daha sonra bu bölge toprakları Orta Avrupa´dan Galat (Kelt) topluluklarının akınına uğramıştır. (MÖ. 220-163) MÖ. Il.yy. sonlarında Pontus Kralı Mithradaset buraları denetimine almıştır. Bu dönemde yöre "Aquaesaravenea" adıyla anılıyordu. MÖ. 85 yılında Roma egemenliğine girmiştir. Kapadokya yöresi MÖ. 18´de Roma imparatoru Tiberius tarafından Roma´ya bağlanmış ve Tiberius burayı eyalet yapmıştır. Kırşehir sınırları içinde Kapadokya krallarına ait sikkeler bulunmuştur. 6 - Roma Dönemi (MS.. 18-395) Kapadokya, Roma eyaleti haline geldikten sonra yörede Hıristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. (3.yy.) Buna karşılık Roma İmparatoru´nun desteklediği puta tapan rahiplerle Hıristiyanlar arasında büyük bir mücadele olmuştur. Kapadokya bölgesinde III. ve IV. yy.lara ait Hıristiyanların sığınmak ve korunmak amacıyla yaptıkları pek çok yeraltı şehri bu sebeple ortaya çıkmıştır. İlimiz ise bu döneme ait; Mucur yeraltı şehri, Dulkadirli inli Murat yeraltı şehri, Aşıkpaşa yeraltı şehri, Kümbet altı yeraltı şehri gibi on tane yeraltı şehri bulunmaktadır. Kırşehir 395´e kadar Roma´ya bağlı kalmıştır. İlimizdeki höyüklerin bir kısmında Roma dönemine ait çanak-çömlek parçaları ile bu döneme ait sikkeler bulunmuştur. 7 - Bizans Dönemi (395-1071) Bizans döneminde Makissos, daha sonra da Justinianapolis adıyla anılan Kırşehir´i aynı yüzyılda yaşayan tarihçi Prokopios´un bildirdiğine göre; Justinianus Kırşehir´i yeniden imar ederek kent durumuna getirmiştir. Mazaka´da (Kayseri) ekonomik hayatın daha canlı olması nedeniyle Kırşehir halkı buraya göç etmiştir. M.S. 605 yılında İran Sasani Devleti, Kırşehir´i istila etmiştir. 626´ya kadar bölge Sasani ve Bizans akınlarıyla sarsılmıştır. 647´de Emevi devletinin Şam Valisi Muaviye Kayseri ve Kırşehir dolaylarını işgal etmiştir. Kırşehir merkezine bağlı Taburoğlu Köyü yakınlarındaki Üçayak Kilisesi, Kaman Temirli´ deki kilise, Mucur Aksaklı ve Aflak köylerindeki Kaya kiliseleri, Derefakılı kiliseleri, Mucur Manastır ve Keşiş Sarayı, Bizans dönemine ait mimari kalıntılardır. Kırşehir civarında da Bizans dönemine ait kandiller, takılar, sırlı mavi ve sarı renkli seramik eşyalara rastlanmıştır. 8 - Anadolu Selçuklu Dönemi (1071-1308) 1071 ´de Bizans´ı yenilgiye uğratarak Anadolu´yu Türk yurdu haline getiren Türk orduları, Anadolu içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devleti´ni kurdular. 1075´de Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Kırşehir´i topraklarına katmıştır. Anadolu´ya ve Kırşehir´e gelen Oğuz boyları, yerleştikleri yerlere genellikle kendi boy, oba ve yer adları ile kişi adlarını da vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde kasaba ve köy adı olarak Oğuz boylarından "Çepni, Bayındır, Buğduz (Büğdüz), Kargın, Yazır, Kınık, Avşar" boylarının adları ile oba, oymak ve diğer Türkçe adlar yaşatılmaktadır. Haçlı seferleri sırasında Orta Anadolu toprakları elden çıkmıştır. Danişmentliler 1120´de Kırşehir´i kendilerine bağlamışlar ve o dönemde Kırşehir "Gülşehir" olarak adlandırılmıştır. 1174´de Kılıçaslan, Kırşehir´i yeniden Selçuklu Devleti´ne bağlamıştır. II. Kılıçaslan 1186´da Türk geleneğine uyarak devletin topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırınca Kırşehir, Muhiddin Mesud´a düşmüştür. Kardeşi Rukneddin Aslan Konya´yı ele geçirdikten sonra Ankara ve Kırşehir´i de kendine bağlamıştır (1203). 1220´de Alaaddin Keykubat Mengücekler´in Kemah koluna son vermiş, Mengücek boylarından Muzaffer Muhammed´e Şebinkarahisar´ı kan dökmeden teslim ettiği için Kırşehir´i tımar olarak vermiştir. Kırşehir bu dönemde imar edilmiş ve bir kültür kenti haline getirilmiştir. Moğol istilası döneminde Kırşehir, Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir Muzaffer Muhammed´e verildikten sonraki dönemde Baba ishak çevresinde toplanan Türkmen boylarının silahlanması üzerine Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev 60.000 kişilik bir orduyu yardıma çağırmıştır. Selçuklu ordusu Türkmenleri ve başında bulunan Baba İshak´ı Kırşehir´in Malya ovasında yenilgiye uğratmıştır (1240). 1243 Kösedağ savaşından sonra Moğollar Anadolu´yu kesin bir şekilde hakimiyetleri altına aldılar Sultan II. Keyhüsrev, Şemseddin İsvahhani´yi Moğol sultanı Batuhan´a elçi göndermiş, anlaşma yapılmasını sağladığı için o Kırşehir ita amirliği ile subaşılığına getirilmiştir. IV. Kılıçaslan zamanında Caca oğlu Nureddin, 1262´de Kırşehir´ subaşısı olmuştur. İl onun zamanında çok gelişmiş, bayındır bir il haline gelmiştir. Caca oğlu Nureddin Bey güvenlik ve barışa önem vermiştir. İlde Cacabey Medresesi ve külliyesini kurmuştur. Memluk Sultanı Baybars 1277´de Anadolu´ya gelerek Elbistan´da Moğolları yenilgiye uğratmış, Selçuklu ordusunun bir bölümü bu savaş sırasında Memluklular´a katılmıştır. Cacabey de, kardeşi ile Mısır Memluk Sultanı Baybars´a esir düşmüştür. Baybars, esirleri serbest bırakınca Cacabey Kırşehir´e dönmüştür. Cacabey, Türk halkını koruması, yüksek bir ahlaka sahip olması özü-sözü pek biri olması dolayısıyla Anadolu´da çok sevilmiştir. Öz Türkçe konuşup Türk kültürünün ve eserlerinin Kırşehir ve Anadolu´ya yayılmasına öncülük etmiştir. Cacabey XIII.yy.da Anadolu´da yaşamış olan diğer Türk büyüklerinden Hacı Bektaşi Veli, Mevlana Celalettini Rumi ile de görüşmüş, hatta onların övgülerine bile mahzar olmuştur. Nureddin Cacabey´in 1272´de Kırşehir´de kurmuş olduğu Cacabey Medresesi onun adını ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathane idi. Batı Türkistan´da Uluğ Bey´in rasathanesine ise Selçuklular zamanında Kırşehir Cacabey rasathanesi de o derece önemli idi. Bugün cami olarak kullanılan bu medresenin dış köşelerinde sütunlar, uzay araçlarına benzetilmektedir. Cacabey medresesinde eğitim tamamen Türkçe idi. Türk dilinin Fars kültürü içinde erime tehlikesi altında bulunduğu sırada Cacabey, bir kurtarıcı olarak Türklüğü ayakta tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran, Aşıkpaşa, Hacı Bektaşi Veli, Ahmet Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini öz Türkçe yazmışlardır. Bu nedenle Türk tarihinde Cacabey´in önemi büyüktür. Cacabey, Rum tekfurları ile yaptığı bir çarpışmada şehit düşmüştür (1301). Türbesi Cacabey Medresesi yanındadır. Selçukluların başına II. Mesut´un geçtiği dönemde İlhanlı komutanı Baycu Noyan, Anadolu´da bağımsız davranıyordu. Malya ovasında 300.000 kişilik bir ordu Baycu Noyan´ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan sonra Kırşehir ve çevresi yakılıp, yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış; Kırşehir ve yöresi Şerafettin Osman´a bırakılmıştır. Yöre halkı bu dönemde vergilerin ağırlığından bunalmıştır. 1317´de İlhanlı hükümdarının kardeşi Timurtaş Anadolu´da düzeni sağlamış ve 1322´de bağımsızlığını ilan etmiştir. Timurtaş, Anadolu karışınca Memlükler´e sığınmıştır. 9 - Beylikler Dönemi Kırşehir 1365´de Eretna Beyliği´nin hakimiyetine girmiştir. 1381 ´de Kırşehir yöresinde yaşayan Tatar boylarından Samağarlılar, Türkmenlerin otlaklarına saldırdıklarını iddia edince, Kadı Burhanettin, Emir Pir Ali ile Seyidi Hüssam komutasında bir ordu göndererek Türkmenleri cezalandırmıştır. 1389´da Mürüvvet Bey, Kırşehir´i ele geçirerek Kadı Burhanettin´e vermiştir. 1389´a gelindiğinde Yıldırım Beyazıd, kendisine karşı ittifak kuran Kadı Burhanettin ile Candaroğlu Süleyman Paşa üzerine yürümüştür. Kadı Burhanettin savaşmak istemediğinden Kırşehir yöresine çekilmiştir. Kırşehir Valisi Adil Şah´ın teklifiyle kentin surlarını onartmıştır. Timur´un 1394´de Anadolu´ya geldiği sırada, onu destekleyen Karaman oğulları Kırşehir´e saldırarak, şehri yağmalamışlardır. 1396´da Timur´un geri dönmesi üzerine Kadı Burhanettin, Karaman oğulları´nın üzerine yürüyerek onları cezalandırmıştır. Kadı Burhanettin öldürülünce Kırşehir halkı şehri Yıldırım Beyazıt´a vermiştir. Bu sıralarda Beyazıt´a sığınan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, kendisini Timur´a teslim edileceğinden endişe edince Kırşehir ve çevresini yağmalamıştır. Timur 1402´de Ankara savaşında Yıldırım´ı yenmesi üzerine Kırşehir, Karaman oğullarına verilmiştir. Anadolu´da Fetret Devri (1402-1413) yaşanırken Karamanoğlu Mehmet Bey, Çelebi Mehmet´ten yardım istemiştir. Şimdiki Çayağzı kasabasında Cemele kalesinde görüşmüşlerdir. Karaman oğulları ve Dulkadiroğulları´nın saldırısına uğrayan, yağma edilen ve zamanla eski canlılığını yitiren Kırşehir, II. Murat döneminde (1402-1451) Osmanlılara kesin olarak bağlanmıştır. 10 - Osmanlı Dönemi Anadolu´da Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani Fatih Sultan Mehmet´in Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir´de Celali isyanları dışında XIX.yy.ın sonlarına kadar kayda değer önemli olaylar görülmez, Osmanlı Devleti´nin kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş, düzenli ordunun yani Yeniçeri Ocağı´nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş Veli´nin etkileri görülmüştür. Yeniçeriler Hacı Bektaş´ı "Pir" olarak kabul etmişlerdir. Katip Çelebi Seyahatnamesinde; Kırşehir için, havası güzel bir sahrada kurulduğunu, üzerinde bir kalesi olduğunu yazmaktadır. 1527´de Hacı Bektaşi Veli´nin torunlarından Kalender Çelebi Ankara-Kayseri yöresinde ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni Sultan Süleyman, Sadrazam İbrahim Paşa komutasında bir orduyu 1528´de Kırşehir yöresine yollamıştır. 1560´lı yıllara gelindiğinde Anadolu´da yoğun bir kargaşa daha yaşanmıştır. Halkı zorla soyan Hakibe Sührap adlı eşkıyaları cezalandırmak için Kanuni Kırşehir beyi Memiş Bey´e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan zorla vergi toplandığı Kırşehir kadısının İstanbul´a gönderdiği mektuplardan anlaşılmaktadır. 1580´de Kırşehir´de bazı medrese öğrencilerinin ayaklandığı görülmüştür. Bu öğrencileri cezalandırmak için Çıkartılan ferman, bazılarının işine gelmiş, bunları fırsat bilen bir kısım görevliler halka zulmetmeye başlamıştır. 1584´de bu ayaklanmayı bastırmak için gönderilen Mısır valisi Şehzade Mehmet´in adamları bir çete oluşturarak Kırşehir´deki köyleri basmıştır ve suçsuz insanları öldürerek mal ve paralarına el koymuşlardır. 1604-1605´de Hızır isimli bir eşkıya 500-600 kişilik bir güç ile Niğde ve Kırşehir sancaklarını istila edip, yağmalamıştır. Onun öldürülmesinden sonra yerine geçen Bıyık Ali´de, Kuyucu Murat Paşa´nın Celali isyanlarını bastırmak için çıktığı sefere kadar, bölgede zulüm ve baskısını sürdürmüştür. Yine ünlü Celalilerden Tavıl Ahmet Paşa´nın kardeşi olan Meymun, çevresine topladığı 7.000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve çevresini talan etmiştir. Kuyucu Ahmet Paşa, Meymun ve adamlarını yenilgiye uğratarak öldürmüştür (1607). Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması "ayanları" ortaya çıkarmıştır. Ayanlar Kırşehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan Çapanoğulları Kırşehir´de de etkili olmuştur. Devlet ise, ülke düzeninin sağlanması ve asker toplanmasında ayanlardan yardım istemek zorunda kalmıştır. 1797 sonunda Vidin ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, devlet Çapanoğlu Süleyman Bey´den yardım istemiştir. O da Kırşehir ve yöresinden asker toplamıştır. 1799´da Fransızları Mısır´dan çıkarmak için yapılan hazırlıklar sırasında Çapanoğlu Süleyman Bey´in 1866´da başlayan Osmanlı-Rus savaşına asker göndermesine karşılık, II. Mahmut, Süleyman Bey´e 1808´de Şarkikarahisar sancağı, 1810´da Kayseri sancağı mütesellimliğini, 1811 ´de Kırşehir sancağı mütesellimliğini vermiştir. Kırşehir XIX.yy. ortalarında önemini yitirmiş ticaret yolları üstünde küçük bir durak yeri haline gelmiştir. Bu sıralarda nüfusu yaklaşık 3500 kadardır. Yüzyılın sonlarına doğru Ankara iline bağlı sancak merkezi halindeki şehrin nüfusu 8.462 olarak gösterilmektedir. Kırşehir kazası merkez kazadır. 185 köy Kırşehir´e bağlıdır. Bu dönemde Kırşehir´de 4 medrese, 1 idadi, 1 rüştiye, 2 iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sıbyan mektebi ve 1 Ermeni mektebi vardır. 1603 ev, 10 han, 600 dükkan, 6 kahve, 25 cami, 19 mescit, 1 kilise, 1 kışla 1 depo, 1 cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889´da yapılarak eğitime açılmış, 1903´de bir tadilat gördüğü belirtilmektedir. Osmanlının ilk dönemlerinde Kırşehir, Karaman eyaletine bağlı bir sancak durumundadır. 1867´de sancak haline gelmiştir. 1902´de Ankara´ya bağlı bir sancak olan Kırşehir´e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı ilçelerinin bağlı olduğu görülmektedir. Kırşehir 1874´de büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır. 15 Mayıs 1874´de İstanbul´da yayınlanan Basiret Gazetesi, Kırşehir´den gönderilen mektuplara dayanarak; köylünün,kıtlıktan ölmüş hayvan, ağaç kabuğu ve ayrık otu yemek zorunda kaldığını yazmaktadır. 11 - Yakın Tarih Döneminde Kırşehir Kırşehir 1921 ´de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde il merkezi olmuştur. 1924´te Kırşehir´e; Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944´de Kaman da ilçe haline gelince, Kırşehir´in ilçe sayısı beş olmuştur. 20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir´i il, Kırşehir´i de ona bağlı bir ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat´a, Kaman Ankara´ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir´e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957´de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir´e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir´e dahil edilmiştir. Akpınar (1987), Akçakent (1990), Boztepe (1990) yılında Kırşehir´in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir´e bağlı yedi ilçe vardır. MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TEMSİL HEYETİ´NİN KIRŞEHİR´E GELİŞİ VE FAALİYETLERİ 1 - Mustafa Kemal Paşa´nın Kırşehir´e Gelişi Öncesinde Kırşehir ve Yöresinde Durum Mondros Ateşkes Antlaşması´ndan sonra ülkenin genelinde olduğu gibi Kırşehir yöresinde de halkın, genel bir karamsarlığa düştüğü, böylesine ağır şartlar taşıyan antlaşmanın gelecekte daha büyük tehlikeleri beraberinde getireceğini düşündüğü ve bu nedenle gittikçe yaklaşan kötü günleri göğüsleyebilmek için bir takım çareler, çıkış yolları aradığı görülmektedir. Kırşehir halkı, dernek ve cemiyet çalışmalarını hızlandırarak, Milli Mücadele ve hazırlık çalışmalarına başlamış, böyle bir ortamda, İstanbul Hükümeti´nin teslimiyetçi anlayışına karşı çıktığı gibi, çevresinde ortaya çıkan isyancılara karşıda gereken tepkiyi göstermiştir. Kırşehir halkı, yeni Türkiye Cumhuriyeti´nin kurucusu olan M. Kemal Paşa´yı, Samsun´a çıkışından itibaren, Milli Mücadele yolunda yapmış olduğu tüm faaliyetlerini, her türlü haberleşme ve ulaşım araç-gereçlerinin son derece kısıtlı olduğu bir dönemde, bütün çalışmalarını olabildiğince yakından takip ediyordu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Kırşehir´e gelişleri sırasında Kırşehir halkının, göstermiş olduğu sıcak ilgi ve bağlılıktan, ülkenin içinde bulunduğu durumu bilinçli olarak kavramış olduklarını anlayabiliyoruz. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Sivas Kongresi´nden (04-11 Eylül 1919) sonra Ankara´ya varmak için izlenecek yolun planlanması, Sivas´ta Hüsrev Bey (Berlin Elçisi) tarafından önceden yapılmıştı. Bu planda öngörülen konaklama yerleri, yalnız yolculuk gereği uğranılması zorunlu olan yerler olmayıp, Mustafa Kemal Paşa´nın Milli Mücadele´nin gerçekleşmesinde düşündüğü bir planın gereği idi. Ankara yolculuğu için Hüsrev Bey tarafından hazırlanan genel program Mustafa Kemal Paşa´ya sunulduğunda, Mucur´dan Hacıbektaş´a gitmenin de mecburi olduğunu, ancak Mucur´a varıncaya kadar bu durumun gizli tutulması gerektiğini bildirmiştir. Zira Hacıbektaş´ta Mustafa Kemal Paşa için çok önemli bir kişi oturuyordu ve İstanbul´a da dirsek çevirmiş bulunuyordu. Ankara Kalesi´nin yanı başında, kendiliğinden meydana gelen bu güç, elbette görülmeye, ilgilenilmeye değerdi. Şüphesiz ki, bu plan yapılırken askeri ve siyasi ortam da dikkate alınmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Ankara yolu üzerinde bulunmayan Hacıbektaş´a yönelmesi, Mustafa Kemal Paşa´nın siyasi ve askeri planının bir gereğidir. Kayseri´den sonra doğrudan Hacıbektaş´a gitmeyip Mucur´a kadar geldikten sonra tekrar dönmeleri ise, o tarihlerde doğrudan Hacıbektaş´a giden otomobillerin geçebileceği bir yolun bulunmamasındandır. Bilindiği gibi, Sivas-Ankara yolunun izlenmesi bir rastlantı değildir. Çünkü M. Kemal Paşa, hayatı boyunca yapacağı işleri hep önceden planlamış ve amaca ulaşmak için ne gerekiyorsa yapmıştır. Nitekim, bu yolu seçerken de şu hususları göz önünde tutmuş olması muhtemeldir. Birincisi; Sivas-Ankara yolu, Anadolu´nun ortasında ve merkezi konumdadır. Milli Mücadele için ihtiyaç duyulabilecek kaynağı düzenli olarak üretmeye uygun olan bu yolun işgal edilme ihtimali de coğrafi açıdan çok zordur. ikinci olarak; bu bölgedeki yerleşik birimlerinde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve dernekler çok etkin bir şekilde çalışmaktadırlar. Yukarıdaki görüşleri doğrular biçimde Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, bu bölgedeki milli faaliyetler için şunları belirtmektedir: "Kayseri ve Kırşehir gibi Orta Anadolu´nun önemli şehirleri ile civarlarındaki milli teşkilatların durumunu yerinde incelemek üzere uğramış, Kayseri ve Kırşehir yörelerindeki gerek teşkilatlardaki gelişmeleri ve gerekse milli heyecanı memnuniyetle görmüştüm." Türk devlet geleneğinin bir gereği olarak bu yöre halkının benliğine yerleşmiş olan padişah ve halifeye bağlılık ve sevgiyi, İstanbul Hükümeti, Ankara Valiliği aracılığı ile kendi yararları için kullanmaya çalışmışsa da, yöre halkının kuvvetli önsezisi ve çok yüksek bir milli bilince sahip olması sayesinde başarıya ulaşamamıştır. İstanbul Hükümeti tarafından 16.09.1335 (1919) tarihinde Konya´da bulunan 12. Kolordu Komutanlığı´na gönderilen yazıda; Mucur Kaymakamı ve Kırşehir Mutasarrıfı´nın Hacıbektaş´a gelerek: "...Çelebi Efendi ile tekkesinin babalarını teslih için iğfalat ve teşfikatta bulunmuşlar ise de nail-i emel olamayarak avdet ettikleri..."nin belirtilmesi, İstanbul Hükümeti´nin bu bölgede açık bir şekilde çalışma yaptığını, ancak başarılı olamadığını göstermektedir. Böylece Ali Fuat Paşa da, bu bölgede İstanbul Hükümeti´nin faaliyetlerinin olduğunu şu sözleri ile doğrulamaktadır: "Birkaç ay evvel Ankara Valisi Muhittin Paşa´nın burada çevirmek istediği entrikalar tamamen boşa çıkmış, Kırşehir halkı milli davaya sadakatini ispat etmiştir." Özetle, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerine 21-26 Aralık 1919 tarihleri arasında, Kırşehir´de geçirdikleri beş gün boyunca gösterilen ilgi ve destek, Kırşehir halkının Milli Mücadele konusundaki olumlu yaklaşımını ve duyarlılığını açıkça ortaya koymaktadır. 2 - Milli Mücadele Öncesinde Kırşehir ve ilçelerinde Kurulan Milli Dernek ve Cemiyetler Milli Mücadele yıllarında Kırşehir´de kurulan dernek ve cemiyetlerde aktif olarak çalışan Lütfi Müfit Bey, daha önce Mustafa Kemal Paşa ile Şam´da bulunmuş ve Mustafa Kemal Paşa´nın, II.Abdülhamit´in baskıcı yönetimine karşı burada kurduğu "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni desteklemiştir. Lütfi Müfit Bey Şam´da, M. Kemal Paşa ile son derece samimi ilişkiler içinde bulunmuş ve samimiyetlerini, birlikte çektirdikleri bir resim ile ebedileştirmişlerdir. Bu samimiyet uzun yıllar devam etmiş ve soyadı kanununun kabulünden sonra Lüfti Müfit Bey´e "Özdeş" soyadı M. Kemal Paşa tarafından bizzat verilmiştir. Milli Mücadele´ye hazırlık döneminde Kırşehir´deki etkili kişiler arasında öğretmenlerin de önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Mucur´da M. Kemal Paşa´nın karşılanması sırasında ailesi ile birlikte törene katılan öğretmen Servet Fikret Hanım, Ömer Aydın (Geç) Bey, Öğretmen Cevat Hakkı Tarım Bey, Habip Arıöz ve Tayyip Bey gibi öğretmenler milli birlik ve beraberliğin oluşmasında önemli roller oynayan seçkin kişiler olarak görülmektedirler. Nitekim bu yurtsever kişiler, Kırşehir´deki dernek ve cemiyetlerin çalışmalarında da aktif görevler üstlenmişlerdir. a) Kırşehir Gençler Derneği 30 Ekim 1918´de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması hükümleri gereğince terhis edilen asker ve subaylar yörelerine dönmüşler, fakat Milli Mücadele´yi bırakmayarak işgal bölgelerinde başlayan Kuva-i Milliye hareketine katılmışlardır. Kırşehir gibi henüz işgalin söz konusu olmadığı yerlerdeki gençler ise, milli egemenlik ve bağımsızlık gibi duyguların etkisi ile sosyal ve siyasal çalışmalar yapmak istemişlerdir. işte, terhis edilerek Kırşehir´e dönen ve yenilgiyi asla kabullenmeyen Kırşehirli gençler, 1918 yılı Şubat ayında on kişilik bir heyetle "Kırşehir Gençler Derneği" adıyla bir dernek kurarak derhal çalışmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Harbi sonrasında Kırşehir´de böyle bir derneğin kurulması ve hemen çalışmalara başlaması, Mustafa Kemal Paşa´nın Kırşehir´e gelişlerinde, dernek binasını ziyaretleri sırasında, dernek yöneticilerinin Mustafa Kemal Paşa tarafından övgüye değer görülerek takdir edilmelerine neden olmuştur. Nitekim Mustafa Kemal Paşa bu takdirlerini, dernek hatıra defterini kendi el yazılarıyla imzalayarak belgelemiştir. Kırşehir Gençler Derneği´nin yöneticileri ise, Reis Garipoğlu Reşat (Özdeş), Genel Sekreter Mustafa Hilmi (Nural), Muhasip Üye Mehmet Fevzi (Saçak), Üye Cevat Hakkı Tarım, Üye Mehmet Tayyip (İhtiyaroğlu), orman memuru Katıcıoğlu Ahmet Bey, vergi dairesi veznedarı M. Sıtkı (Doğu) Bey ve daha dört kişiden meydana geliyordu. Bu dernek; İzmir´in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden (15 Mayıs 1919) itibaren başlayan saldırı ve diğer siyasi gelişmeler konusundaki haberleri, telgraf ve gazeteleri dernek binasına asıyor, halkı bilgilendirerek aydınlatmaya çalışıyordu. Dernek üyeleri, gerek kendi aralarında, gerekse halka karşı düşüncelerini şöyle ifade ediyorlardı: "Bastığın toprak senindir, ona sahip ol. Bu toprak, bütün Anadolu ve Rumeli´deki topraklarımızdır. Düşmana boyun eğmek yok, istiklal uğruna ölmek var". Dernek, ülkenin genel durumu hakkında halkın haber almak için sık sık uğradığı bir merkez haline gelmişti. Bu dernek, Kırşehir halkı üzerinde milli duyguların gelişmesinde, vatan ve bağımsızlık konusunda ve Mustafa Kemal Paşa´ya gösterdikleri bağlılıkla, Kırşehir halkının Milli Mücadele´ye destek olmasında önemli bir rol oynamıştır. b) Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Müftü Halil (Gürbüz) Bey başkanlığında kurulmuştur. Reis Halil (Gürbüz) Bey başkanlığındaki bu cemiyet, ilk önce çalışmalarını Medrese binasında yürütmeye başlamış, daha sonra Kale´deki idadi (Lise) binasında sürdürmüştür. Bu cemiyetin şube reisi Haydar Bey olup, cemiyet, Ömer Aydın (Genç), Mehmet Ağa, Nurullah Efendi, Hacı Nuri Efendi, Molla Mustafa (Akça) , Hacı Hidayet Efendi gibi üyelerden oluşuyordu. Cemiyet, Kırşehir ve yöresinde milli mücadeleye tam destek vermiş ve kendi bölgesinde son derece etkili bir çalışma yürütmüştür. Cemiyet üyeleri, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Kırşehir´e gelişleri sırasında her türlü çalışmayı yaparak, Milli Mücadele önderliğinin o günün şartlarına göre en uygun şekilde ağırlanmasını sağlamışlardır. Buna ek olarak, Kurtuluş Savaşı sırasında ihtiyaç duyulan malzeme ve teçhizatın toplanmasını, devlet düzeninin olmadığı bir ortamda sivil ve askeri işlerin başarıyla yürütülmesini sağlamıştır. Ayrıca, İstanbul Hükümeti yanlısı olarak görev yapan Ankara Valisi Muhittin Paşa´nın Kırşehir´e müdahale etmesini önlemişler ve halkın milli mücadele bilincini sürekli olarak canlı tutmuşlardır. c) Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Mucur Kaymakamı A. Cevat (Akın) Bey´in başkanlığında kurulmuş bir cemiyettir.Bu cemiyet Kaymakam Cevat Bey´in başkanlığında, Belediye Reisi Derviş (Dündar) Ağa, Ağa´nın Mustafa (Aksoy Efendi, Hacı Fakı´nın Nari (Sarıoğlu) Efendi, Köse Vaizi´nin Ahmet (Canatan) Efendi, Hacı Şakir´in Süleyman Efendi tarafından kurulmuştur. Bu cemiyet ilk iş olarak, İstanbul´da bulunan Damat Ferit Paşa Hükümeti´ni tanımadıklarını bildiren bir telgrafı, Ahmet Canatan imzasıyla Bab-ı Ali´ye göndermiştir. Cemiyet üyeleri köylere kadar giderek, cemiyetin şubelerini açmaya ve ülkenin içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışmışlar, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´ne içtenlikle destek vermişlerdir. Mucur Kaymakamı ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi A. Cevat Bey´e bu tür çalışmalarından dolayı, önce Mucur´da ve daha sonra da görev yaptığı Sungurlu´da "Fahri Hemşerilik" verilerek onurlandırılmıştır. Ayrıca kendisine, Kurtuluş Savaşı´ndaki üstün gayret ve çalışmalarından dolayı "Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası" verildiği de ifade edilmektedir. Mucur´da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti´nden başka, İzmir´in işgali üzerine Mucur´dan çekilen bir protesto telgrafında, "Mucur Cemiyet-i İslamiye Milli Heyeti" adıyla bir başka cemiyetten bahsedilmekte ise de, böyle bir cemiyetin varlığına dair başkaca bir kaynağa rastlanamamıştır. d) Kaman Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Bu cemiyetin başkanı, yörede Bektaş Oğlu Ali diye tanınan Hacı Ali Bektaş Ağa´dır. Bu cemiyet, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin 25 Aralık 1919´da Kaman´da karşılanması çalışmalarını yürütmüş, Mustafa Kemal Paşa da o gece cemiyet reisi Hacı Ali Bektaş Ağa´nın evinde misafir olmuştur. Kaman Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de Anadolu´da başlayan milli mücadeleye destek olmuş ve Kaman halkında milli birlik ve beraberlik duygularının gelişip pekişmesine de yardımcı olmuştur. e) Çiçekdağı İlçesinde Milli Faaliyetler Çiçekdağı ilçesinde de bir milli örgütlenmenin olduğu ve Çiçekdağı halkının "Vatanımızda bir fert kalıncıya kadar ve memleket harabe zar halini alıncaya kadar devamla ve saadet-i millimiz uğruna çalışmaya azmettik" şeklinde bir ifadenin, irade-i Milliye gazetesinde yer almış olmasından anlaşılmaktadır. Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah Alp Efendi de milli mücadele yanlısı olduğundan Yozgat ve dolaylarından başlayarak, Mecidiye (Çiçekdağ) sınırına kadar yayılan Çapanoğlu isyanına karşı yörenin huzur ve güvenliğini sağlama yolunda gösterdiği üstün gayret nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa tarafından gönderilen bir telgrafla tebrik edilmek suretiyle onurlandırılmıştır. Bu arada T.B.M.M. Hayrullah Bey´den, asker toplayarak beldenin güvenliğini de sağlamasını istemiş ve Mecidiye´yi kendisine emanet etmiştir. Ayaklanma bölgesi Yozgat´a sınır olan Mecidiye ilçesinin Belediye Başkanı Necip Bey, 14 Haziran 1920´de isyancıların Çiçekdağı´na yürümeleri üzerine, ilçede bulunan otuz üç jandarma ile asileri durdurmanın mümkün olmadığını, bir subay ve bir erin dışındaki jandarmaların kaçtığını, bölgeye Nevşehir jandarmasının yardıma gelmesini veya halktan milli kuvvetler kurulmasının gerektiğini belirten bir telgrafı Genel Kurmay Başkanlığı´na çekmiştir. Çiçekdağı Belediye Başkanı Necip Bey´in bu telgrafına karşı, TB.M.M. Reisi Mustafa Kemal Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ismet Paşa imzası ile gönderilen 16/17.06.1336 (1920) tarihli telgrafta: "Mecidiye Belediye Reisi Necip ve Müftü Hayrullah Efendilere: "Salâ bet ve metanetinize ve memleketi muhafazada gösterdiğiniz sebat ve gayrete teşekkür ederiz. Araca şayan-ı itimat kimselerden miktar-ı kafi jandarma kayıt ediniz ve masarifini mal sandığından veya bir mahalden istikraz ederek tesviye ediniz. Devletin borcudur. Hemen tesviye olunacaktır. Kaymakamlığı vekaleten biriniz deruhte eyleyiniz. Yıldığınız ustanın ne kadar kat´ i bir surette te´dib olunduğunu bir iki günde görülecek ve zât-i âlileri Mecidiye büyükleri gibi kemal-ı metanet ile hareket edenlerin kadir ve şerefi anlaşılacaktır. Telgraf teli ile irtibatı muhafaza ederek her altı saatte bir vilayete ahvalden malumat veriniz" emri verilmiştir. Telgraf metninden anlaşılacağı üzere, Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah Bey´den kaymakam vekilliği görevini de yapması istenmekle, Milli Mücadele´ye Çiçekdağı beldesi adına yetkili olarak destek olması sağlanmış oluyordu. Yozgat ve yöresinde başlayan Çapanoğlu isyanının büyüklüğü ve gerekli önlem alınmadığı takdirde Çankırı ve Çorum´a kadar da yayılabileceği hususunda 16 Haziran 1920´de Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) bu ayaklanmaları bastırmak için o sırada Çerkeş´te bulunan Albay Refet (Bele) Bey´e yazdığı telgrafta: "Yozgat düştükten sonra Çorum ve Çankırı´nın da tehlikeye düşmesi muhtemeldir. Bunlar da düşerse kargaşalık çok genişlemiş olur. Çerkeş´te toplanan kuvvetle Çankırı´ya hareket gereklidir. Ne vakit hareket edeceğinizi bildiriniz. Ethem kuvvetleri 18 Haziran akşamı Ankara´da toplanabileceklerdir" diyerek isyanın boyutları hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Yozgat´taki isyan konusunda ise Kırşehir Milletvekili Rıza Bey ve Trabzon Milletvekili Hüsrev (Gerede) Bey 17 Haziran 1920 tarihinde TB.M.M.´ne gönderdikleri ortak telgrafta: "Yozgat ayaklanması Ankara Valisi Yahya Galip Bey´in idaresizliği, belki de düzenlediği fesat yüzünden çıkmıştır" diyerek, bu konudaki görüş ve düşüncelerini dile getirmişlerdir. Yozgat´taki Çapanoğlu isyanının bastırılması hakkında Genel Kurmay Başkanı İsmet (İnönü) Bey´in Çerkez Ethem Bey´e yazmış olduğu telgrafta: "Akdağ Madeni, Yozgat, Alaca isyancıların; Yenihan, Tokat, Mecitözü, Çorum, Sungurlu, Keskin ve Mecidiye bizim elimizdedir" demektedir. Böylece Çapanoğlu Celal Bey´in başında bulunduğu isyancıların, Kırşehir´de taraftar bulamadığı ve Çiçekdağı sınırlarında durdurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bu sırada isyan i bastırmak için bölgeye gelen Kılıç Ali Bey´e, Çapanoğlu Celal Bey tarafından gönderilen mektupta; "Halife ordusunun maksadı Mustafa Kemal ile yedi arkadaşını yakalamaktır. Kırşehir Mebusu M. Rıza Bey ile temas ve muhabere halindeyiz. Kırşehir üzerinden Ankara´ya yürüyeceğiz" şeklinde bir ifade kullanmışsa da, bu ifadenin doğruluk derecesi şüphelidir. Çünkü, Kırşehir Mebusu Rıza Bey, TB.M.M. tarafından Trabzon Milletvekili Hüsrev (Gerede) Bey ile birlikte, bu isyanın genel durumu hakkında tespitlerde bulunmak üzere bölgeye gönderildiği gibi, TB.M.M. Başkanlığı´na çekmiş oldukları telgrafta, isyanın büyümesinin sorumlusu olarak Ankara Valisi Yahya Galip Bey´i göstermişlerdir. Görüldüğü gibi Çiçekdağı halkı; Müftüsü (Kaymakam Vekili) ve Belediye Başkanı ile isyana, isyancılara karşı koymuş, TB.M.M.´nin yanında yer almış ve Kırşehir üzerinden Ankara´ya yürümek isteyen Çapanoğlu´nun planlarını bozarak başarısız kalmış, böylece milli mücadelenin kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır. 3 - Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Kırşehir´de Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti siyasi olaylara daha yakın olabilmek için batıdaki bir yeri şehir merkezi yapmak istiyordu. Bu nedenle konu, 16-29 Kasım tarihleri arasında Sivas´ta "Komutanlar Toplantısında" tartışılmış, Ankara, Konya, Eskişehir üzerinde durulmuş, sonunda İstanbul´a bir demiryolu ile bağlı bulunan ve milli teşkilatı kuvvetli olan Ankara bu husus için en uygun şehir olarak kabul olunmuştur. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Sivas Kongresi´nden sonra (04-11 Eylül 1919) Sivas Lisesi önünde toplanan binlerce atlı, arabalı ve yayadan oluşan Sivas halkının coşkun sevgi gösterileri arasında üç otomobillik bir konvoyla 18 Aralık 1919 tarihinde yola çıkmıştır. Heyetin, Sivas´tan, merkezi Sivas´ta bulunan "Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti" öncülüğündeki Sivaslı kadınlar tarafından coşkuyla uğurlanışı, Anadolu halkının bağımsız yaşama arzu ve isteğinin canlı bir göstergesidir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti´ni kurma azim ve kararı ile yola çıkan ve Temsil Heyeti diye anılan bu çekirdek kadronun, son derece kısıtlı imkanlarla hareket ettiği görülmektedir. Mustafa Kemal Paşa ile birlikte; Rauf Bey, misafir olan Alfred Rüstem Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Hakkı Behiç, Yaver Muzaffer ve Cevat Abbas, Yüzbaşı Bedri Bey, Genel Katip Hüsrev Bey (Berlin Elçisi) Doktor Refik (Saydam), Mazhar Müfit (Kansu) Bey´lerden oluşan heyet, ikisi dolma lastikli olmak üzere üç otomobil ile yola çıkmıştır. Heyet üyeleri mevcut paraları ile ancak yirmi yumurta, bir okka (1283 gr.) peynir ve on ekmek alabilmişlerdir. Yolculuk için gereken bin liradan daha az miktarda parayı da Osmanlı Bankası´nın Sivas şubesinden borç olarak temin etmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Sivas-Kayseri yolunda, büyük sıkıntılar çekerek 19 Aralık 1919 Cuma günü akşam üzeri Kayseri´ye ulaşmıştır. Kayseri´de imam zade Reşit Ağa´nın evinde iki gece misafir olan Mustafa Kemal Paşa, şehirde kaldığı sürece Kayseri´nin ileri gelenleri ile görüşmüş ve Kayserililerin Kuva-i Milliyeci, fedakar ve vatansever insanlar olduklarını ve Milli Mücadele için her türlü desteğe hazır bulunduklarını memnuniyetle görmüştür. 21 Aralık Pazar sabanı 9.00 sıralarında Kayseri´den hareket eden heyet, öğle üzeri Himmetdede Köyü´ne (şimdi ilçe) ulaşmış ve kısa bir ara verdikten sonra Mucur´a varmak üzere hareket etmiştir. a) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Mucur´a Gelişleri XX. Kolordu Kumandanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile Amasya´da görüştükten sonra, kolordu merkezi olan Ankara´ya dönerken Çorum-Yozgat-Mucur-Kırşehir yolunu izlemiş, Mucur´da iken Mucur ileri gelenlerine; "üç gün sonra gelecek olan paşalara karşı çıkınız" diyerek, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´ni karşılamaları ve destek olmaları gerektiğini belirtmiştir. Zaten Mucur Belediye Başkanı Derviş Dündar Bey´in Mustafa Kemal Paşa´ya çektiği bir telgraf ile, Ankara´ya geçerken Mucur´a da teşrif etmeleri istenmiş, Mustafa Kemal Paşa´da bu davete: "...geçerken uğrayacağım, alakanıza teşekkür ederim" şeklinde cevap vermiştir. Kayseri-Himmetdede den hareket eden Mustafa Kemal Paşa ile Temsil Heyeti´ne Himmetdede-Mucur arasında bulunan Topaklı Köyü (şimdi ilçe) sınırına kadar Kayseri atlıları, Topaklıdan sonra ise Kırşehir atlıları rehberlik etmiştir. Aralıklarla yağan kar ve yağmurdan tamamen çamurlaşan yolda güçlükle ilerleyebilen heyet, ancak 21 Aralık Pazar günü saat 20.30´da Mucur´a gelebilmiştir. Mucur Kaymakamı Cevat Bey, heyetin Yenice Çiftliği´nden sonra Hacıbektaş´a gideceğini sanmasından dolayı herhangi bir hazırlık yapamamıştır. Heyet, yol yorgunluğuna rağmen kaymakamlık binasına davet edilen Mucur ileri gelenleri ile ülkenin içinde bulunduğu durum hakkında genel bir görüşme yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, geceyi kaymakamlık binasında, heyet üyeleri de Mucur ileri gelenlerinin evlerinde geçirmiştir. Sabah iki otomobil ile Hacıbektaş´a hareket eden heyet, öğle üzeri Hacıbektaş yakınındaki Yenice Çiftliği´nde Hacıbektaşlılar tarafından karşılanmıştır. Hacıbektaş´ta Anadolu Alevilerinin önderi olan Çelebi Cemalettin Efendi ve Hacıbektaş Dede postu Vekili Niyazi Salih Baba ile görüştükten sonra 23 Aralık 1919 Salı günü tekrar Mucur´a dönen heyeti, bu kez Mucurlular ile birlikte Kırşehir´den gelen atlılar Kurugöl Köyü (şimdi belediyelik) mevkiinde karşılamıştır. Mucur Kaymakamı ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Cevat (Akın) Bey, Sivas Kongresi kararlarından haberdar olduğu gibi, Sivas´tan yola çıkan heyetin Mucur´a da uğrayacağını biliyordu. Nitekim Hacıbektaş´tan Mucur´a dönmekte olan Mustafa Kemal Paşa ve heyeti için coşkulu bir tören düzenlenmiştir. Bu törene katılmak için gelen 150 kadar silahlı Mucur atlıları davul, zurna eşliğinde halkla birlikte Kurugöl Köyü´ne kadar giderek, çiseleyen yağmur altında iki saatten fazla bir süre heyeti beklemiştir. Mucur Belediye Reisi Derviş Ağa, heyetin gelmekte olduğunu haber vermiştir. Kendilerini karşılamak üzere Kırşehir ve Mucur´dan gelen coşkulu kalabalığı gören Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri, otomobillerden inmişler ve halkı selamlamışlardır. Kaymakam Cevat Bey, heyet üyelerine kazası adına "Hoş geldiniz" demiş ve bu sırada Mucur´a geldiğinde şimdiki Ziraat Bankası ve Hükümet Binası arasında kız ve erkek ilkokul öğrencileri ile öğretmenleri bulunuyordu. Öğrenciler ellerinde eski harflerle yazılmış: "Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Hoş Geldiniz" yazılı bir pankart taşıyordu. Burada Mustafa Kemal Paşa öğrencilere ve kalabalık karşılayıcılara: "Şimdiye kadar böyle içten bir karşılamaya rastlamadım. Mucurlular sağ olun. Vatan elden gidiyor. El ele verip düşmanlarımızı aziz topraklarımızdan kovacağız. Parolamız silah başına" şeklinde bir konuşma yapmıştır. Karşılama sırasında Kız İlkokulu Müdiresi Servet Fikret Hanım´ın 8-9 yaşlarındaki kızı Meliha tarafından Mustafa Kemal Paşa´ya bir demet çiçek sunulmuş ve aşağıdaki şiir okunmuştur. Takdime şitap ettiğimiz şu çiçekler, Mahsulü gülistan´ı vatandır, ne saadet, Devşirmesine müftehiren verdik emekler, Lütfeyle kabul et efendim, eyle inayet. İşte bu rûzu mesadetle bâkemali iftihar, Gülistane girip de lâne verdi berkarar, Desti masumanemizle topladık birkaç çiçek. Küçük kız öğrencinin okuduğu bu şiire ve sunduğu çiçeğe teşekkür eden Mustafa Kemal Paşa, gördüğü sıcak ilgiden dolayı Mucur halkına hitaben, memnuniyetini belirten bir konuşma yapmıştır. Karşılama sırasında Okul Müdiresi Servet Fikret Hanım da Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyet´i üyelerine hitaben, Mucur´a gelmelerinden duydukları memnuniyetlerini belirten bir konuşma yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Servet Fikret Hanım´a yağmurlu ve çamurlu bir günde öğrencileri getirmesinden ve yapmış olduğu içtenlik dolu konuşmasından dolayı duyduğu mutluluğu belirttikten sonra Servet Fikret Hanım´a aşağıdaki takdirnameyi vermiştir: "Mucur Nümune-i Nezahet Başmuallimesi Servet Fikret Hanımefendiye, Heyetimiz namına yapılan merasim-j istikbali yeye şeref verecek suret-i muntazama da iştirak buyurulan eser-i nezakete şahsen müteşekkir olduğumuz gibi... şu küçük kasabada gördüğümüz asar-ı terakki bizleri cidden mütehassıs etmiştir. Secayi tebrik olan mesai-yi aliyelerinizde muvaffakiyetler temenni ederim efendim. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namına Mustafa Kemal Mustafa Kemal Paşa Mucur´da kaldığı sırada öğrencileri yanına çağırarak sıkça görüşmüş ve onlarla yakından ilgilenmiştir. Bu görüşmelerden sonra: "Bu küçük kasabada gördüğüm hürmeti ve çocuklarda gördüğüm zekayı hiçbir yerde görmedim" diyerek, duygu ve düşüncelerini belirtmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti bu coşkulu karşılama töreninden sonra halkla birlikte Kaymakamlık binasına gelmiş ve burada Mucur Müftüsü İsmail Hakkı Efendi uzunca bir dua okuyarak Tanrı´dan başarılar dilemiştir. Kaymakamlık makamına Mustafa Kemal Paşa´dan sonra Mucur Belediye Başkanı Nuri Bey´le birlikte, belediye meclisi üyelerinden Hacı Süleyman Bey, Tevfik Bey, Hacı Emin Bey, Derviş Mehmet Bey ve Hayri Efendiler gelerek, Mucur halkı adına "Hoş geldiniz" demişlerdir. Burada Mustafa Kemal Paşa halktan, görüşmek isteyenleri kabul ederek, dileklerini dinlemiş ve ülkemizin içinde bulunduğu durum hakkında açıklamalarda bulunarak, ülkemizi ve milletimizi bekleyen felaketleri anlatmıştır. Öğle yemeğini Kaymakamlık binasında yiyen heyet, daha sonra Mucur ileri gelenlerinin ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili sordukları soruları cevaplandırmıştır. Bu görüşmeler sırasında Mucur halkından Mehmet Hayri Efendi´nin: "Paşa Hazretleri, İstanbul´la fekki-i irtibattan bahsolunuyor. Bundan maksat nedir?" diye sorduğu soruya Mustafa Kemal Paşa: "Mütareke ile elimizden çıkan yerleri geri almak için" diyerek cevap vermiştir. Bu arada Mucur´un pazarı münasebetiyle çevre köylerden haftalık alış-veriş için Mucur´a gelenlerden Çanakkale Savaşları´na katılmış bir askerin, Mustafa Kemal Paşa´yı cepheden tanı yarak, askerce selamlaması ve elini öpmesi, Mustafa Kemal Paşa´nın da; bu Çanakkale Gazi´sine birliğini, hangi cephelerde bulunduğunu, köyünü, geçim durumunu ve ailesi hakkında içtenlikle ilgilenerek sorular sorması, orada bulunan halkın heyecanlanmasına ve duygulu anların yaşanmasına neden olmuştur. Bu olay, Mucur halkının gözünde Mustafa Kemal Paşa´nın daha da yücelmesine, halkın, Temsil Heyeti´ne tam olarak güvenerek, samimi duygularla bağlanmalarına neden olmuştur. 21 Aralık 1919 Pazar akşamı saat 20.30´da Mucur´a gelen Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, geceyi Mucur´da geçirmiş ve 22 Arlık 1919 Pazartesi sabahı iki otomobil ile Hacıbektaş´a hareket etmişlerdir. 23 Aralık 1919 Salı gecesini Mucur´da geçiren Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, 24 Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir´e hareket etmiştir. c) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Kırşehir´de Karşılanışı 24 Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir´e gelmek üzere Mucur´dan hareket eden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti yağmurlu bir havada, şehir girişinde bulunan Gölhisar yöresinde Kırşehir atlıları tarafından coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Daha önceden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Kırşehir´e gelmekte olduklarını haber alan bazı Kırşehirli atlılar Topraklıya kadar gitmişler, hatta ülkenin içinde bulunduğu kötü durumdan kaygılanan duyarlı bir kısım Kırşehirliler de Mucur ve Hacıbektaş´a giderek Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve fikir alışverişinde bulunmuşlardır. Ülkenin her köşesinde olduğu gibi Kırşehir´de de, içinde bulunulan durum hakkında her yerde sohbetler yapılıyor, yeni gelişmeler büyük bir ilgi ile takip ediliyor ve Sivas Kongresi´nde alınan kararlar en küçük yerleşim birimlerine kadar ulaştırılıyordu. Zaten Kırşehir halkı Mustafa Kemal Paşa´yı Sivas Kongresi ile tanımış ve O´na güven duymuştu. Kongre Heyeti´nin Kırşehir´e geleceği duyulur duyulmaz hemen şehirde hazırlıklara başlanmıştır. Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birlikte önceden beri çalışmalarını sürdüren ve Mustafa Kemal Paşa ile aynı görüşleri savunan Kırşehir Gençler Derneği mensupları da bu haberi büyük bir sevinç ve heyecanla karşılamışlar, dernek üyelerinden M. Hilmi Bey şehir halkından yapılacak masraflar için yardım toplamış, ertesi gün de Mustafa Kemal Paşa´nın ve Temsil Heyeti´nin Kırşehir´e geleceğini çarşı esnafına duyurmuştur.Daha o günlerde "Kurtarıcı" gözüyle bakılan Mustafa Kemal Paşa´yı coşkulu bir şekilde karşılamak için yapılabilecek her türlü hazırlık tamamlanmaya çalışılmıştır. Bu sıralarda Kırşehir´de mutasarrıflık görevini vekaleten yürütmekte olan muhasebeci Ali Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Kırşehir´e geleceğini haber alır almaz, vergi dairesinde veznedar olarak görev yapan M. Sıtkı (halk arasında Hacı Bey diye bilinmektedir) Doğu ile birlikte karşılama ve uğurlama programını son kez gözden geçirmişlerdir. Bu haber, resmi kurumlar ve sivil halk arasında da çok hızlı bir şekilde yayılmıştır. Olumsuz hava şartlarına rağmen herkes karşılama töreni için bir şeyler yapabilmek düşüncesi ile harekete geçmiştir. M. Sıtkı (Doğu) Bey, karşılama töreni için yapılan hazırlıkları şöyle anlatmaktadır: O zaman Kırşehir´de mutasarrıf vekili muhasebeci Ali Hikmet Bey, ben ise vergi dairesinde veznedar idim. Aynı zamanda Kırşehir Gençler Derneği Yönetim Kurulunda üye olarak bulunuyordum. Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey, vezne bölümündeki odama geldi Kapıyı sıkıca kapattı ve sandalyesini masamın yanına yaklaştırarak oturduktan sonra bana: "Hacı, kongre üyeleri Ankara´ya giderken buradan geçecekler. Şereflerine uygun bir karşılama programı hazırlamak lazım. Buna göre bir program hazırlarsınız. Gençler Derneği ile de hemen temasa geçin dedi." Bu emir üzerine M. Sıtkı (Doğu) Bey hazırlamış olduğu programı Ali Hikmet Bey´e göstererek onayını almış ve hazırlanan bu program; Mutasarrıf Vekili A. Hikmet Bey, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü Halil Efendi ile birlikte Kırşehir Gençler Derneği´nden Mustafa Nural Bey, Reşat (Özdeş) Bey ve Necati Bey´den oluşan bir grup tarafından başarıyla uygulanmıştır. Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Mucur´dan hareket ettiğini öğrenir öğrenmez önde atlılar olmak üzere, Mucur yönüne doğru yola koyulmuştur. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´nin Kırşehir´e gireceği yol üzerinde bulunan Yenice Mahallesi´nin sokakları Kırşehir halkı tarafından doldurulmuştur. Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa´nın şahsında gelecekteki aydınlık günleri görüyordu. Bu umutla halkın büyük çoğunluğu Kılıçlı Köprüsü çevresinde toplanmıştı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını karşılamaya giden atlılar, bugünkü otobüs terminali yakınında bulunan Koşu Yolu´nda, Kılıçlı Köprüsü çevresinde bekleyen kalabalığı görünce, kalpaklarını sallayarak geliyorlar" diye haber vermişlerdir. Kılıçlı Köprüsü´nde de yüz elli kadar atlı, kuyrukları düğümlenmiş atları ile heyeti taşıyan otomobillerin çevresinde cirit oynarken, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları otomobillerden inerek halkı selamlamışlardır. Mustafa Kemal Paşa otomobilden yere iner inmez "tekbir" getirilerek, kurbanlar kesilmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti´ni karşılayan Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve heyete hitaben "Hoş geldiniz Paşa Hazretleri, aziz misafirler" dedikten sonra, Kırşehir´in ileri gelenlerini ve Gençler Derneği üyelerini Mustafa Kemal Paşa´ya tanıtmıştır. Mustafa Kemal Paşa da memnuniyetini belirttikten sonra yol kenarındaki tarlada cirit oynayan atlıları kısa bir süre seyretmiş ve daha sonra Ali Hikmet Bey´e gösterilen bu ilgi ve yapılan hazırlıklar için teşekkür etmiştir. Kılıçlı Köprüsü´nden itibaren halkla birlikte bir süre yürüyen Mustafa Kemal Paşa´nın, başında bir kalpak, üzerinde de askeri bir elbise bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyet´ i için geçtikleri yol üzerinde yaklaşık her iki yüz metrede bir kurbanlar kesilmiştir. Heyet, şimdiki Gazi ilkokulu önüne geldiğinde, okul müdürü Ömer Aydın Bey´in yönetimindeki öğrenciler tarafından alkışlarla karşılamıştır. Bu sıcak ilgi karşısında Mustafa Kemal Paşa otomobilden inerek, Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey´in yanına gelmiştir. Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey, Mustafa Kemal Paşa´yı öğrencilerine; "Aziz yurdumuzu çizmeleri ile kirleten düşmanı kovmak için canlarını ortaya koymuş, tarihin en şanlı sayfalarına giren milli kahramanlarımızdandır. Onları size tanıtmakla bir ders daha vermiş oluyorum. Yurt için çalışanları, nesiller unutur "mu?" diyerek takdim etmişti: Mustafa Kemal Paşa ise bu sözlere teşekkür ederek yoluna devam etmiştir